OSMANLI’NIN “SOL KOL” FETİHLERİNİN
İZİNDE
Tarih ve Coğrafya Gezisi
Prof. Dr. Recep MESUT
Edirne fethini
(1361) başlangıç tarihi ve Edirne’yi referans noktası alarak, “Sağ kol”
(2013’te) ve “Orta kol” (2014’te) fetih güzergahlarını gezip gördükten sonra, bu
yıl (4-10. Mayıs 2015 tarihleri arasında, Erakman Turizm-Edirne sayesinde) “Sol
kol” fetihlerine sıra gelmiştir. Kabaca “batı” istikametinde cereyan eden bu
güzergah, Batı Trakya-Makedonya-Arnavutluk hattını takip etmiş ve kısa sürede
(1385’te) Adriyatik Denizi sahillerine ulaşılmıştır (bu deniz Edirne’den kuş
uçuşu 600 km’dir, yani Ankara’dan daha yakındır). Bizans’ın zaafiyeti,
Sırpların parçalanmış durumu ve Arnavutluk’un birbirleriyle kavga eden feodal
beylikleri, çok büyük kuvvetler gerektirmeden ve kanlı meydan muharebeleri
yapılmadan bu fetihleri mümkün kılmıştır. Adriyatik kıyılarına ulaşıldıktan
sonra “sol kol” iki alt-kola (kuzey ve güney) ayrılmıştır: kuzey istikametinde
Karadağ, Hersek ve Hırvatistan’a; güney istikametinde ise Batı Yunanistan’a
(Epir, Karlıeli, Mora Yarımadası) devam edilmiştir. Adriyatik Denizini aşarak
İtalya kıyılarına, ancak donanmaya sahip olunduktan sonra (Fatih Sultan Mehmet
zamanında) 1480’de Gedik Ahmet Paşa “Otranto Çıkartması”nı yapabilmiştir.
“Sol kol”
ilerleyişinin orta mesafesi sayılan “Vardar Ovası”na daha 1373’te ulaşılmış,
Anadolu’dan Türk aşiretler getirilerek yoğun ve kalıcı bir İslamlaştırma
siyaseti gerçekleştirilmiştir. Vardar Ovasından da kuzeye (Üsküp, Kosova, Sancak)
ve güneye (Tesalya, Beotya, Attika, Mora) yan-kollar açılmış ve 1500 yılı
civarında Yarımadanın karadan fetihleri tamamlanmıştır.
Osmanlının
hakim olduğu 500 yıl süresince, sınır ve gümrük geçmeden ulaşılan Adriyatik
kıyılarına, bugün Balkanların siyasi parçalanmışlığı nedeniyle çok sayıda sınır
geçişlerimiz olacaktır. Mutlak geçmek mecburiyetinde olduğumuz sınır
komşularımız Yunanistan (yüzölçümü
132 bin km2, nüfus 11 milyon) ve Bulgaristan (yüzölçümü 111 bin km2, nüfus 7,3 milyon)
haricinde, kendi kaderleriyle cebelleşen 4 küçük Balkan ülkesi görülecektir:
Arnavutluk (Albania) -
yüzölçümü 28,7 bin km2, nüfus 3 milyon
Makedonya (Macedonia) -
“ 25,7 bin km2, “
2 milyon
Karadağ (Montenegro) -
“ 13,8 bin km2, “
650 bin
Kosova (Kosovo) - “ 10,9 bin km2, “
1,8 milyon
Not: Türkiye’nin Avrupa
toprakları (Doğu Trakya) 23 bin km2 civarındadır.
Hırvatistan
topraklarına Karadağ’dan sadece 50
km girilerek Dubrovnik (Ragusa) görülecek ve konaklanacaktır.
Göreceğimiz bu
Rumeli toprakları Osmanlı İmparatorluğunun son yıllarında ilerici ve devrimci
rol oynamışlardır (Resne, Ohri, Manastır). 20. yüzyıl başlarında “Hürriyet!
Müsavat! Uhuvvet!” [Bağımsızlık! Eşitlik! Kardeşlik!] sloganları ile 1908-1909 İkinci Meşrutiyet hareketi
burada başlatılmış ve 23 Temmuz 1908’de anayasal ve parlamenter düzene geçiş coşkuyla
ilân edilmiştir. Komitacıların terörist eylemleriyle de Osmanlı toplumu ilk kez
buralarda tanışmıştır.
Gezeceğimiz topraklar Osmanlı
İmparatorluğundan son kopan parçalardır: 1912-13 Balkan Savaşları’nda yitirilmişler, köklü Türk ve Müslüman
nüfus zorunlu muhacir ve mübadil olmuştur. Çektikleri acıların hatıraları hala
torunlarında yaşamaktadır. Balkan Muharebelerinin korkunç anıları da sık sık
karşımıza çıkacaktır.
Osmanlı’ya ve Türkiye Cumhuriyetine
hizmet etmiş ünlü askerler, siyasiler, işadamları, sanatçılar, bilim ve kültür
adamları bu topraklarda yetişmiştir (Mustafa Kemal Atatürk, Fahrettin Altay, Resneli
Niyazi Bey, Ohrili Eyüp Sabri Bey, Yahya Kemal, Necati Cumalı, Nazım Hikmet, Şemsettin
Sami, Metin Serezli, Şerif Gören, Necla Nazır, Yesari Asım Arsoy, Sadık Ahmed,
Cavit Çağlar, Mehmet Müezzinoğlu, v.s.).
Bugün Türkçe
konuşan nüfus Bulgaristan’da (588 bin), Yunanistan’da (150 bin), Makedonya’da
(80 bin) ve Kosova’da (50 bin) kalmıştır. Ancak Osmanlı döneminde İslamı
benimseyen, fakat anadilleri farklı etnik topluluklar burada yoğun
yaşamaktadır: Arnavutluğun % 70’i, Kosova’nın % 90’ı, Makedonya’nın % 30’u ve
Karadağ’ın % 20’si Müslümandır (bunlar arasında Bektaşi ve Halveti tarikatları
yaygındır, Melamilik ve Mevlevilik de görülür). Ayrıca müslüman Romanlar da
vardır. Bunların dışında, “Pomaklar” (Bulgarca konuşurlar), “Torbeşler”
(Makedon Slavcası), “Goralılar” (Sırpça) ve “Meglen-Ulahlar” (Rumence) da
müslüman azınlıklardan sayılırlar. Karadağ’da ve Kosova’da azınlık olarak
müslüman “Boşnaklar” da bulunmaktadır.
Bir hafta (7
gün) sürecek gezimizin ilk ve son günlerinde, mevcut otobanlar sayesinde, hızla
yol alınacak, gidişte Yunanistan Trakya’sı (Batı Trakya) ve dönüşte Bulgaristan
Trakya’sı (Yukarı Trakya) tranzit geçilecektir [bu bölgeler Edirne’den
günübirlik veya haftasonu iki günlük turlarla da gezilebilir]. Esas ağırlık
Batı Balkanlara ve Adriyatik kıyılarına verilecek, mümkün oldukça tarihi “Osmanlı
fetih güzergahı” tercih edilecektir.
Osmanlı fetih güzergahı ise çok eski ve çok
ünlü bir Roma yolunu, “Via Egnatia” yolunu kullanmıştır. MÖ. 2. yüzyılda Roma
İmparotorluğu’nun Makedonya valisi Gnaeus Egnatius tarafından başlatılmış olup,
başkent Roma’yı en kısa yoldan Makedonya’ya bağlamış, bilâhare ikinci başkent Byzantium’a
(Constantinopolis, İstanbul) kadar uzatılmıştır. Arada deniz geçişi vardır:
İtalya kıyısındaki Brindisi ile Arnavutluk kıyısındaki Dyrrachium (bugün Durrës,
Dıraç) limanları arasında. Dıraç’tan sonra Balkan Yarımadasının dağlık
bölgeleri en elverişli vadiler ve geçitler sayesinde aşılmış, 1120 km (746 Roma mili)
uzunluğunda, 6 m
genişliğinde taş döşenmiş ve kum doldurulmuş, köprüler ve muhafız kuleleri inşa
edilmiştir. Bu tarihi yolun bugün de bazı kısımlarını fark etmek mümkündür:
Dıraç- Elbasan- Ohri- Manastır (Bitola)- Vodine (Edessa)- Pella (Alakilise)-
Selânik (Thessalonike)- Amfipolis (Çayağzı)- Filippi (Filibecik)- Peritheorion=Anastasiopolis
(Buru kale)- İpsala (Kypsela)- Marmara Ereğlisi (Perinthus)- İstanbul
(Byzantium, Constantinopolis).
AB üyesi
olduktan sonra Yunanistan, “Egnatia
Odos” (“odos”= yol) adı altında, 1994-2009 yılları arasında, sadece kendi
topraklarını kapsayan 670 km’lik bir otoban (A2) yaptırtmıştır: Kipi (İpsala
sınır kapısının karşısında) – İgoumenitsa (İyon Denizi sahilinde feribot
iskelesi). Bu yol Türkiye, Makedonya ve Arnavutluk’tan geçirilmemiştir. 76
tünel ve 1650 köprü içeren, Kuzey Yunanistan’ı enlemesine kateden bu otoban Avrupa
Birliği’nin Balkanlardaki en pahalı altyapı yatırımı olmuştur (5,9 milyar €). Bu
otobanı kullanmak için Pazarkule-Kastanies sınır kapısından sonra, Meriç’in sağ
kıyısını takip ederek 100 km
güneye inmemiz gerekecektir. Dönüş günümüzde de Bulgaristan’da, gene AB
paralarıyla inşa edilmekte olan “Struma”(A3), “Lülin”(A6), “Trakya”(A1) ve
“Maritsa”(A4) otobanlarından kısmen yararlanacağız. Arnavutluk-Kosova
arasındaki modern otoyol ise 2007-2010 yılları arasında Amerikan-Türk
konsorsiyumu (Bechtel-ENKA) tarafından inşa edilmiştir.
I.TRAKYA
Trakya (Trace, Thraki): Balkan
Yarımadası’nın 1/5 Güneydoğu kısmını teşkil eder (~100 bin km2) ve
üç alt bölgeye ayrılır: 1) Doğu Trakya % 25 (Edirne’nin de dahil olduğu Avrupa
Türkiyesi); 2) Batı Trakya % 15 (Yunanistan’da, Meriç nehrinin batısından
Nestos (Karasu, Mesta) nehrine kadar olan topraklar). Coğrafyacılara göre kuzey
sınırı Arda nehridir, fakat bugünkü siyasi sınır [Yunanistan/Bulgaristan] Rodop
Dağları’nın Gümülcine Sırtlarından (~1500 m azamî yükseklik) geçirilmiştir; 3)
Yukarı (Kuzey) Trakya % 60 (tamamen Bulgaristan sınırları içerisinde kalmış ve
kuzeyde Balkan Dağlarına, doğuda ise Karadeniz’e kadar uzanmaktadır).
Osmanlılar önce Doğu Trakya’ya “Paşaeli” demişler, sonra fetihler genişleyince
“Rumeli” (halk arasında Urumeli) demeyi tercih etmişlerdir. Makedonya’nın
fethinden sonra da Trakya için “Rumeli-i Şarkî” deyimini kullanmışlardır.
Rodop Dağları (Rhodopi, Osmanlı “Despot
Dağları” demiştir) Yarımadanın güneydoğusunda, geniş alana yayılmış dağlık kütle
(240 km
doğu-batı, 120 km
kuzey-güney, 14,7 bin km2 alan). Tarihî Trakya’nın çekirdek arazisi
sayılmıştır. Bu kütlenin % 80’i Bulgaristan sınırları içinde kalmış, güney
bölümleri (%20) Yunanistan’a bırakılmıştır.
a) Batı
Rodoplar (%66) 1500 ilâ 2000
m yüksek yayla görünümlü olup, kuzeyde Rila Dağı
(Balkan Yarımadasının en yüksek tepesi Musala 2925 m ) ile Avramovo beli (1295 m ) vasıtasıyla
bireşirler (Rila-Rodop masifi), batıda Mesta Vadisi ile Pirin Dağı’ndan
(Balkan Yarımadasının üçüncü yüksek tepesi Vihren = Yeltepe, 2914 m ) ayrılırlar. Bu sınır aynı zamanda Trakya ile
Makedonya arasını belirler. Batı Rodoplar’da Bulgarca konuşan müslüman Pomaklar
yaşar – Berlin Antlaşmasına rağmen 1878-1886 yılları arasında yarı-bağımsız
“Tamraş Cumhuriyeti”ni kurdular, direndiler ve Osmanlıya bağlı kaldılar (Balkan
Savaşlarına kadar). Osmanlı döneminde “Ropçoz” kazası adı altında Drama
Sancağına bağlı idiler (Devin= Dövlen; Dospat). Bugün Bulgaristan’da kalan
kısmı Smolyan (Paşmaklı) bölgesine bağlanmıştır. Bu bölgenin ünlü kayak tesisi
Pamporovo’dur.
b) Doğu
Rodoplar 700-1500 m arasında dağınık
yükseltilerle Edirne’ye kadar yaklaşırlar,
fakat Karaağaç’ın 30-40 km
güney-batısında alçalarak Arda Ovasını oluştururlar (açık havalarda Edirne’den
görülürler). Doğu Rodopların ortasında Orta Arda Vadileri yer alır ve bu
bölge Osmanlı döneminde “Sultanyeri” (Bizans döneminde “Akhridas”)
olarak bilinirdi [Kırcaali= Kırcalı; Kuşkavak= Koşukavak (bugün Krumovgrad);
Mestanlı= Mastanlı (bugün Momçilgrad); Ortaköy (bugün İvaylovgrad); Eğridere
(bugün Ardino); Darıdere (bugün Zlatograd); Uzundere (bugün Nedelino), v.s.]. Arda
nehrinin su toplama havzası dışında, güneydoğu köşede, Akdere ve Kızıldere
suları birleşerek “Kızıldeli” nehrini (Yunanca Erythropotamos) meydana
getirirler ve bu akarsu bağımsız olarak Dimetoka yanından geçerek Meriç nehrine
kavuşur. Sultanyeri havalisi “Dağlı” olarak bilinen ve hayvancılıkla uğraşan Yörük
Türklerle iskan edilmiş, fakat sonradan kuzeyden giren “Kırcı” Türkler akarsu
vadilerinde tarıma başlamışlardır (Kırcı-Ali).
Doğu
Rodopların bir alçak uzantısı, Güney
Rodoplar (~ 500-1000 m
yükseltide), Meriç nehrinin batısında güneye doğru devam eder (~100 km) ve Ege
Denizi kıyılarına ulaşır (Dimetoka’dan Dedeağaç’ın batısındaki Makri= Megri’ye
kadar) ve Marunye (Maronia) Dağları adında batıya kıvrılır. Bugün
Aleksandrupoli (Dedeağaç) iline dahil edilmişlerdir.
Rodop Dağları
bugün bile aşılması zor dağlık kütledir, tarihte de büyük ordulara geçit
vermemiştir. Gelişmemiş sınır bölgesi olduğu için uygun yolları yoktur, fakat
doğası bakir kalmıştır. Bu nedenle gezimiz esnasında giderken güneyden,
gelirken kuzeyden bu bölgeyi dolanacağız ve sadece uzaktan seyredeceğiz.
Batı Trakya Ovası (Gümülcine Ovası)
alçak bir kıyı ovası olup Güney Rodoplar’dan batıda Karasu (Nestos,
Mesta) nehrine kadar uzanır. Bu nehir Makedonya dağlarından Çaldağı’nın (Lekani
Dağı) doğu eteklerinde akar ve Keremeti (Keramoti) doğusunda Ege Denizine
dökülür. Batı Trakya Ovası doğudan, kuzeyden ve batıdan dağlarla çevrili olup,
güneyi Ege Denizine açıktır. Bu alçak sahilde, denizle bağlantılı bir “çekmece”
gölü, Burugöl (Vistonia) bulunur. Rodop Dağlarının eteklerinde, yaklaşık 45 m rakımlarda, Komotini
(Gümülcine) ve Xanthi (İskeçe) il merkezleri yer alır. Bu bölgenin müslüman
nüfusu (Türk ve Pomak) 1924 Ahali Mübadelesi anlaşmasından muaf tutulmuş ve
halen kıta Yunanistan’da müslümanların yaşadığı tek bölgedir. “Egnatia Odos” otoyolu
Burugöl’ün kuzeyinden, Gümülcine ve İskeçe şehirlerinin güneyinden geçrildiği
için buraları uzaktan seyredeceğiz.
II. MAKEDONYA
Makedonya (Macedonia): Balkan
Yarımadasının orta güneyinde, Trakya bölgesinin batısında ve İlirya bölgesinin
doğusunda kalan, Ege Denizine kıyısı olan, yaklaşık 80 bin km2’lik
tarihi-coğrafi bölgedir. M.Ö. 7. yy ile 2. yy arasında Makedonya Krallığı’nın
çekirdek arazisi olmuş, dünya tarihinde iz bırakmış ünlü fatih ve hükümdar Büyük İskender’in (Alexander the Great,
Megas Alexandros) (MÖ. 356, Pella – 323, Babil) ve onu yetiştiren babası II. Filip’in (II.Philippos, MÖ. 382, Pella – 336, Vergina) memleketi sayılır.
MÖ. 2. yüzyılda Roma tarafından işgal edilmiş ve “Makedonya Eyaleti” adı
altında Roma ve Bizans dönemleri yaşamıştır. Bu dönemlerde en önemli şehri ve
limanı olarak Selânik (Thessaloniki, Solun) şehri öne çıkmıştır. Osmanlılardan
kısa süre önce Büyük Sırbistan çarı Stefan
Duşan (hd. 1331-1355) bu toprakları kendi imparatorluğuna katmıştır
(Selânik hariç). Ölümünden sonra krallığı parçalanmış ve Osmanlılar Makedonya
ve Arnavutluk topraklarını ardılları olan ve birbirleriyle anlaşamayan
derebeylerden almışlardır. Beş asırdan uzun süre Osmanlı idaresinde kalan bu
bölgeye Osmanlılar önce “Rumeli-i Garbi” (Western Roumelia), son yüzyılda “Makedonya”
demişlerdir.
Günümüzde
siyasi olarak tarihî Makedonya toprakları üç ülke arasında bölünmüştür: 1) Yunanistan
veya Ege Makedonyası % 50; 2) Makedonya Cumhuriyeti = FYROM [Former Yugoslavian
Republic of Macedonia] veya Vardar Makedonyası % 30; 3) Bulgaristan veya Pirin
Makedonyası % 20. Yunan Makedonyası ise Doğu, Merkezî ve Batı Makedonya
bölgelerine ayrılmıştır.
Fiziki olarak
Makedonya yüksek dağlar ve geniş ovalar karmaşasıdır. Doğuda Rila-Rodop masifi
ile batıda Adriyatik Denizine paralel seyreden Arnavutluk Alpleri ve Yunan
Pindus Sıradağları arasında kalan, kuzeyden güneye doğru yine dağlarla
parçalanmış kapalı havzalar ve geniş ovalardan oluşur. Kuzey sınırını Şardağ
(Çardağ) meydana getirirken, ortada Nice Dağı (Voras, Kaymakçalan) yükselir. En
önemli akarsuyu Vardar (Yun: Axios) olup, doğusunda Struma (Ustruma = İsteroma,
Yun: Strymon); batısında Aliakmonas (İnce Karasu, Bistritsa) nehrileri bulunur.
Doğu Makedonya (Anatoliki Makedonia) en
küçük bölümdür ve idari bakımdan (batı) Trakya ile birleştirilmiştir. İki ilden
meydana gelir: güneyde Kavala, kuzeyde Drama. Önemli bir liman şehri olan
Kavala’dan kuzeye giden ulusal EO12 karayolu tarihi “Via Egnatia” yolunu takip
eder. Antik çağın önemli şehri Philippi (Filibecik) harabelerinin
yanından geçer [MÖ.42 yılında, buradaki çarpışmada, Sezar’ı öldüren Brutus ve
Cassius’un orduları Octavius ve Antonius’un orduları tarafından yenilmişler ve
Brutus intihar etmiştir]. “Şehitler Şehri” (Martyriki Poli) Doxato
(Doksat)’dan sonra, bol su kaynakları ve tütün depoları ile ünlü Drama (nüfus 45 bin, rakım 115 m ) şehrine ulaşılır.
Bütün Yunan Makedonyasındaki müslümanlar mübadil olarak Türkiye’ye göç
ettirildikleri ve yerlerine Anadolu’dan Rumlar yerleştirildiği için çok az
Osmanlı eserleri kalmıştır. Drama doğumlu ünlüler arasında Mısırlı İbrahim Paşa
(1789-1848), Dramalı Mahmut Paşa (1770-1822), bestekâr Yesari Asım Arsoy
(1900-1992) bulunur. Türkülere konu olmuş “Drama Köprüsü”nün bugün hangisi
olduğu kesin bilinmemektedir [Yerli Rum araştırmacılara göre 20 km kuzeydoğuda Nikiforos
(Nusratlı) köyündeki su kemeri dar bir köprü olarak algılanmıştır]:
“Drama Köprüsü bre Hasan dardır
geçilmez, Drama Köprüsünü bre Hasan,
gece mi geçtin?
Soğuktur suları bre Hasan, bir
tas içilmez Ecel şerbetini bre
Hasan, ölmeden içtin
Anadan geçilir bre Hasan, yardan
geçilmez Anadan babadan bre Hasan,
nasıl vazgeçtin?
At martini Debreli Hasan dağlar
inlesin At martini Debreli Hasan
dağlar inlesin
Drama mahpusunda Hasan dostlar
dinlesin Drama mahpusunda Hasan
dostlar dinlesin
Mezar taşlarını bre Hasan,
koyun mu sandın?
Adam
öldürmeyi bre Hasan, oyun mu sandın?
Drama
mahpusunu bre Hasan, evin mi sandın?
At martini Debreli Hasan
dağlar inlesin
Drama mahpusunda Hasan dostlar dinlesin
Drama Ovası’nın kuzeyindeki Bozdağ
(Falakro Dağı, 2111 m )
kayak merkezi ile ünlüdür. Doğuda Çaldağı (Lekani, 1298 m ), batıda Menikio (1963 m ), güneyde ise antik
çağların altın ve gümüş madenleriyle zenginlik sembolü olmuş Pırnaldağı
(Pangea, 1956 m )
yükselir. Bu son dağın kuzey eteklerinde Fatih Sultan Mehmed’in analığı Mara
Despina Hatun (1412-1487) hayatının son yıllarını geçirmiş ve Moni
İkosifinissa manastırına gömülmüştür.
Ovanın batısında ise Alistrati (Aysırat) kasabasının yakınlarında, 100 m derin 15 km uzunluğundaki kanyonda
Angista nehri yer altı mağarasından doğar. Yunanistan’da en çok ziyaret edilen
ve içinde su akan en uzun mağaradır (Alistrati / Angitis/ Maaras Cave).
Merkezi Makedonya (Kentriki Makedonia)
çok daha geniş alan kaplar. Eskiden Doğu Makedonya sayılan bereketli Struma
Vadisi, günümüzde merkezî Makedonya’ya dahil edilmiştir. Bulgaristan’da,
Sofya’nın güneyindeki Vitoşa Dağından kaynaklanan Struma nehri 290 km katettikten sonra
Yunanistan topraklarına girer ve burada 120 km kuzey-batıdan güney-doğuya akarak
genişlemiş nehir ovası oluşturur. Türkler bu nehir için Ustruma = İsteroma =
Büyük Karasu gibi isimler kullanmışlardır. Bu vadinin kuzey kenarında, Ali Baba
Dağının (Vrontous, 1849 m )
eteklerinde bölgenin en önemli şehri Serres
(Serrai) (nüfus 60 bin, rakım 50
m ) kurulmuştur. Serez veya Siroz adlarıyla Osmanlı
tarihinde önemli rol oynamıştır (ilk fethedilen Sırp despotluk merkezi olup,
önce akıncılar üssü, sonra da “uç beylik” olmuş, Osmanlı padişahları ve hanedan
üyeleri ikâmet etmiş, 1757 yılına kadar altın ve gümüş para basan darphane
barındırmış). Serez’de doğan ünlüler arasında 2. Bayezid’in torunu Gazi Hüsrev
Bey (1480-1541, Saraybosna), Hoca İbrahim Paşa (öl.1713, Edirne), Halil Rıfat
Paşa (1827, Siroz’a bağlı Lika köyü-1901, İstanbul), tiyatrocu Metin
Serezli’nin babası Mehmet Esat Bey vardır. Ünlü çağdaş Yunan siyasetçi
Konstantin Karamanlis (1907-1998) de Serez’in Proti köyünde dünyaya gelmiştir.
1418’de (bazı kaynaklarda 1416, bazılarında 1420) ünlü mutasavvıf Simavna kadısı
oğlu Şeyh Bedreddin, Sultan 1. Mehmed (Çelebi) huzurunda yargılanmış ve Serez
çarşısında idam edilmiştir:
“…Yağmur çiseliyor Yağmur çiseliyor
Serezin esnaf çarşısında, Gecenin geç ve yıldızsız
saatidir.
Bir bakırcı dükkanının karşısında Ve yağmurda ıslanan
Bedreddinim benim bir ağaca
asılı. Yapraksız bir dalda sallanan
şeyhimin
Çırılçıplak
etidir.
Yağmur çiseliyor.
Serez
çarşısı dilsiz,
Serez çarşısı kör.
Havada konuşmamanın görmemenin kahrolası hüznü.
Ve
Serez çarşısı kapatmış elleriyle yüzünü…”
(Nazım
Hikmet, 1934)
1924’te
Serez’i terkeden mübadiller naaşını Türkiye’ye getirmişler, 37 yıl gömecek yer
bulunamamış ve sonunda 1961’de İstanbul-Çemberlitaş’taki 2. Mahmud türbesinin
avlusuna gömmüşlerdir [“Simavna” bugün Edirne’nin 30 km güneybatısında, Arda
kenarında (Yun: Ammovouno) olup, Bedreddin ilk öğrenimini Edirne’de görmüş,
Musa Çelebi zamanında da Edirne’de kazaskerlik yapmıştır].
Serez’den
sonra, güzergâhı yenilenen uluslararası A79
(Sofya-Selânik) yoluna girerek, alçak bir dağ olan Vertiskos’un 600 m’yi
aşmayan sırtlarında 77 km
güney-batıya gidilince, Langada [Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım’ın (1857,
Lankaza-1923, İzmir) doğum yeri] batısında “Egnatia Odos”a ulaşacağız.
“Efkarpia” kavşağından kuzey-batı istikametinde EO86 yoluna girilecektir.
Selanik şehrine girilmeden, önce “Gallikos” suyu, sonra da “Axios”(Vardar)
nehri köprüsünden geçilerek, Yunanistan’ın en geniş ve en verimli düzlüğüne, “Vardar Ovası”na çıkmış olacağız:
Mayadağ’dan kalkar sazlar Mayadağ’ın yıdızıyım Vardar akar hızlı hızlı
Al topuklu beyaz kızlar Ben annemin bir kızıyım Kenarları karlı buzlu
Yarimin yüreği sızlar Efendimin sağ gözüyüm Kara kaşlı yar bana bakar
Eylenemem aldanamam Eylenemem aldanamam Eylenemem aldanamam
Ben bu yerlerde duramam Ben bu yerlerde duramam Ben bu yerlerde duramam
Vardar ovası Vardar ovası Vardar ovası Vardar ovası Vardar ovası Vardar ovası
Kazanamadım sıla parası Kazanamadım sıla parası Kazanamadım sıla parası
“Mayadağ”
(bugün Fanos) Vardar ovasının kuzeyinde yer alan bir köydür.
Vardar
Nehri Makedonya’nın en dolgun merkezi nehridir. 388 km uzunluğunda olup,
Üsküp’ün batısında, Gostivar kenti yakınlarındaki “Vrutok” kaynağından doğar,
Skopje (Üsküp) şehrinin ortasından geçer, güneye yönelir ve son 60 km’sini
Yunanistan’da Axios adıyla kateder ve Selânik körfezine dökülen dört nehrin
[Gallikos, Axios, Loudias, Aliakmonas] en bol su taşıyanıdır.
Dümdüz Vardar
ovasında (ort. rakım 30-40 m )
batıya giden EO86 yolu aslında tarihi “Via Egnatia” güzergâhıdır ve aynı
zamanda Osmanlı’nın “Sol kol” fetih güzergâhıdır. Ovanın kuzeyinde Paiko Dağı
yükselir (max. 1650 m ).
Nehirden 20 km
sonra sağ tarafta Büyük İskender’in doğum yeri Pella’nın harabeleri görülür. Türkler bilmeyerek “Alakilise” (mozaikler
nedeniyle) demişlerdir. Arkeolojik kazılar 1914 ile 1980 arası tamamlanmış ve
Yunanistan’da en çok ziyaret edilen yerlerden biri olmuştur. Yol üzerinde Nea
Pella (Yeni Pella) köyü yer almaktadır. Bu köyden 7 km sonra Giannitsa (Yanniça, Yenice-i Vardar)
şehrine (nüfus 30 bin, rakım 42
m ) ulaşılır. Selânik körfezine dökülen Loudias (Kara
Azmak, Mavroneri) nehri ve aynı adı taşıyan gölün yanında inşa edilmiştir.
Yunanistan’da önceden varolmayan, tamamen Türkler (Gazi Evrenos Bey ve
ardılları) tarafından kurulup bayındır hale getirilen tek ve istisnai bir
yerleşimdir. Gazi Evrenos külliyesi (cami, türbe, imaret, medrese), Evrenosoğlu
Gazi Ahmet Bey’in cami ve türbesi, İskender Paşa Camii, Şeyh İlâhî Camii ve
Saat Kulesi Osmanlı eserleridir. Şair Hayalî (öl. 1556), tarihçi Agahî
(öl.1577) burada yaşamış ve vefat etmişlerdir. Cumhuriyet dönemi
generallerinden A. Derviş Paşa (1883-1932) Yenice-i Vardar doğumludur. Balkan Savaşında, 2 Kasım 1912’de kaybedilen Yenice
Çarpışması’ndan (Hasan Tahsin Paşa’nın 25,000 askerine karşı 80,000’lik
Yunan ordusu) sonra, 8 Kasım 1912’de Hasan Tahsin Paşa savaşmaksızın Selânik
şehrini Yunanlara teslim etmiştir.
Giannitsa
sonrası yol batıya doğru devam eder. Skidra sapağında sağa tarafa ayrılan yol,
iki dağ arasında kapalı kalan Karacaova’ya
(Moglen, Meglen= sisli ova) gider. Osmanlı döneminde Karaca Bey tarafından
fethedilmiş, burada yerleşik Ulahlar (Rumence’nin bir şivesini konuşan Aromani)
müslümanlığı kabul etmişlerdir. Mübadele ile birlikte Türkiye’ye göç etmişler
ve bir kısmı Edirne’ye (Kıyık semtine) yerleşmiştir (Karacaovalılar veya
Nutyalılar). Fakat Karacaova’nın en çok ziyaret edilen destinasyonu,
Kaymakçalan eteklerindeki kaynaklardan boşalan ve açık havada akan sıcak
sulardır - “Loutra Loutraki” (Kaplıcaların Kaplıcası). Karacaova’ya girmeden
batıya devam eden yol 15 km
sonra, Makedonya Krallığının ilk başkenti olan Edessa (Slavca’da Vodine= suları bol) şehrine (nüfus 18 bin, rakım 320 m ) ulaşır. Bu şehir 100 m yüksek bir kaya
platosuna oturtulmuş, arkasındaki dağlardan gelen sular kanallara alınarak
sokaklarından geçirilmiş ve “katarakta” (düşen su) denen çağlayanlar sayesinde
uçuruma düşerler [Büyük İskender, doğu seferi esnasında fethettiği Urfa’ya da bol
suları nedeniyle “Edessa” adını vermiştir]. Vodine’de mucize eseri ayakta
kalabilmiş, kubbesi ve minaresi yerinde bir Osmanlı camisi (Yeni Cami)
bulunmakta, fakat cemaati yoktur. Edessa sonrası yol, iki dağ arası bel’de 600
m’ye kadar yükselmeye devam eder [sağ tarafta Nice Dağı (Yun: Voras, zirvesi
Kaymakçalan, 2524 m ,
Yunanistan’ın üçüncü yüksek dağıdır) Makedonya Cumhuriyeti ile sınırı
oluşturur; sol tarafta Vermion (zirvesi Hamiti, 2065 m )]. Dağlardan sonra Batı
Makedonya sınırlarına girilir.
Batı Makedonya (Ditiki Makedonia)’nın
denize kıyısı yoktur. Kuzey-güney doğrultusunda 2000 m’lik sıradağlar,
aralarında yüksek çöküntü ovaları ve derin tatlı su gölleri ile tanınır. Bu
dağlar ve ovalar kuzeyde Makedonya Cumhuriyetinde de devam ederler. Merkezi
Makedonya’dan ayıran Nice Dağları silsilesinden (Voras-Vermion) sonra ünlü ve
verimli “Pelagonia” ovası (ort. yükseklik 600 m ) gelir. Bu ovanın
güneyi Yunanistan’da (Florina), kuzeyi Makedonya Cumhuriyetinde (Bitola= Manastır)
kalır ve Prilep’e (Pirlepe’ye) kadar devam eder. Gerek Romalıların Via Egnatia
yolu, gerekse Osmanlı’nın fetih güzergâhı Pelagonia ovasını kullanmıştır. Bu
ovanın batı sınırını Baba Dağ silsilesi (Yunanistan’da Varnous, 2334 m , Makedonya Cumhuriyetinde
Pelister, 2600 m )
oluşturur. Bu dağların batısında ise Kesriye (Kastoria, Kostur) ovası (antik
çağlarda Orestis) ve Kesriye Gölü yer alır ve daha da batıdan Garamos Dağları (Gramos,
2520 m
ve Smolikas, 2637 m ,
Yunanistan’ın ikinci yüksek zirvesidir) ile sınırlanır. Garamos Dağları
“Pindus” dağ sistemine aittir ve Makedonya/İllirya sınırı kabul edilirler.
Günümüzde Yunanistan/Arnavutluk sınırı da bu dağların sırtlarından
geçirilmiştir.
Via Egnatia
yolu takip edilerek, Yunanistan’ın dördüncü büyük gölü olan Vegoritida
(Slavcada Ostrovo, Osmanlı döneminde “Osturva”) kıyılarına ulaşılır. Su düzeyi 540 m rakımda, alan 54 km2dir.
Osturva (bugün Arnissa) kasabasına girmeden, gölü kuzeyden dolaşan yol
(Osmanlı’nın Selânik-Manastır demiryolu da buradan geçirilmiştir),
demiryolundan ayrılarak Vevi (Slavca Banitsa) köyünden sonra Pelagonia ovasına
girer. Balkan savaşlarındaki Osmanlı ordularının tek başarılı çarpışması olan Vevi
(Soroviç) Çarpışması 3-6 Kasım 1912 tarihlerinde buradaki “Kirli
Derbent” (rakım ~1000 m) geçidinde cereyan etmiş, fakat savaşın gidişatını
değiştirememiştir [II Dünya Savaşında da Nazi Alman orduları aynı geçitte “Battle
of Klidi Pass” (11-12 Nisan 1941) çarpışmasını kazanmışlardır].
Pelagonia
ovasının batısında, Varnous Dağının eteklerinde Florina (Slavca Lerin) şehri (nüfus 17 bin, rakım 663 m ) uzaktan görülür. Yazar
Necati Cumalı’nın (1921-2001) doğum yeridir, fakat herhangi bir Osmanlı eseri
günümüze ulaşmamıştır. Bu nedenle 15
km kuzeydeki Niki/Mecitliye sınır kapısına yönelerek
Makedonya Cumhuriyetine giriş yapılacaktır.
Makedonya Cumhuriyeti
Eski
Yugoslavya’nın parçalanmasıyla bağımsız devlet olan 6 cumhuriyetten biridir. 8 Eylül
1991’de bağımsızlık ilân etmiş, 8 Nisan 1993’te resmen tanınmıştır. Çok uluslu
ve çok dinli karma yapısı vardır. Nüfusun % 64’ünü oluşturan Makedonlar, Slav
kökenli olup Bulgarcaya yakın bir dil (Makedonca) konuşurlar, Kiril alfabesi
kullanırlar ve Ortodoks Hıristiyan dinine inanırlar. Kiril alfabesinin kendi
topraklarında geliştirildiğini savunurlar (Sveti Naum ve Sveti Kliment
Ohridski), fakat antikçağın ünlü komutanı Büyük İskender’le de övünmeyi eksik
etmezler. Nüfusun % 25’ini oluşturan
Arnavutlar müslüman olup, kendilerine has bir dil olan Arnavutça konuşurlar.
Onlar da müslümanlıktan dönmüş kendi İskender Bey’leri (Skanderbeg Kastrioti) ile
gurur duyarlar. Nüfusun % 3,9’unu meydana getiren Türkler, sürekli göçlere
rağmen, Osmanlı döneminden (1385-1912) kalmış üçüncü sırada azınlıktır.
Cumhuriyetin anayasasına göre Türkçe eğitim yapabilirler, parti kurabilirler ve
yayın yapabilirler.
Mecitliye
sınır kapısından 14 km
sonra, ülkenin ikinci büyük şehri ve Osmanlı Rumeli’sinin son eyalet merkezi Manastır (Slavca Bitola, Yunanca
Monastir, Arnavutça Manastir) şehrine (nüfus 74 bin, rakım 615 m ) varılır. Baba Dağı
(Pelister) eteklerinde, Dragor deresinin kıyısında, MÖ. IV yüzyılda Makedonya
kralı 2. Filippos tarafından kurulmuş, “Via Egnatia” yolu üzerinde Romalıların
inşa ettiği “Herakleia Lynkestris” şehrinin yakınındadır. Hıristiyanlığın
yayıldığı yıllarda bu antik kalıntılar arasında bir manastır bulunduğundan
bugünkü isim verilmiş, fakat Slavca konuşan halklar Bitolâ demişlerdir. Osmanlı
yıllarında idari, askeri ve ticaret merkezi olduğundan çok sayıda cami, han,
hamam, köprü, çeşme bulunmaktadır. 23 Temmuz 1908’de bu şehirde Hürriyet ilân
edilmiş, ertesi gün Sultan 2. Abdülhamid İstanbul’da Kanun-u Esasî’yi tekrar
yürürlüğe koyduğunu açıklamıştır (İkinci Meşrutiyet). Balkan Savaşında
ise Sırplara karşı yaşanan son mağlubiyet 16-19 Kasım 1912 tarihli Manastır Çarpışması’dır
(158 binlik Sırp ordusuna karşı Zeki Paşa komutasında 38 bin Osmanlı askeri).
Bugün şehirde Müslüman Arnavutlar dışında halen 1562 Türk yaşamaktadır.
Atatürk’ün okuduğu Askeri İdadi (lise) binasında özel bir müze yer almaktadır.
Osmanlı döneminde 12 konsolosluk açılmış, bir kısmı halen faaliyettedir.
Manastır’ın ortasında var bir
havuz Manastır’ın ortasında
var bir çeşme
Canım havuz
Canım çeşme
Bu yurdun kızları hepsi de
yavuz Bu yurdun kızları hepsi de seçme
Biz çalar oynarız Biz
çalar oynarız
Manastır’ın ortasında var bir pınar
Canım pınar
Bu
yurdun kızları hepsi de çınar
Biz çalar oynarız
Manastır’dan
sonra batıya giden ve antik çağlardan bilinen yol yüksek bir platodan geçerek Prespa
Gölü (853 m
irtifa, 313 km2 alan, Balkanların en yüksek tektonik gölü)
kıyılarına ulaşılır. Uzaktan bu gölü gören Resne
(Resen) (nüfus 16 bin, rakım 885
m ) kasabası Hürriyet kahramanı “Resneli Niyazi Bey”in
(1873, Resne - 1913, Avlonya) memleketidir. Kolağası Niyazi Bey Osmanlı
otoritesine ilk başkaldıran olup, 3. Temmuz 1908’de 400 kişilik taburunu dağa
çıkartmış ve İkinci Meşrutiyete giden yolu başlatmıştır. Resne’de halen 1500
Türk yaşamakta, “Niyazi Beg Sarayı” da kültür evi olarak korunmaktadır.
Resne’den
sonra inişe geçen yol, Ohri Gölü’nün kıyısında yer alan Ohri (Ohrid) şehrine (nüfus 42 bin, rakım 695 m ) ulaşır. Çok eski bir
yerleşim olup, Lychnidos adı ile “Via Egnatia” üzerinde önemli menzil
şehriymiş. Sonradan bölgeye Slav kabileleri yerleşmiş, MS. 867’de Bulgarların
eline geçmiş, Hıristiyanlıkla beraber Kilise Slavcası ve Kiril alfabesi
geliştirilmiştir. Şehirde ve göl çevresinde çok sayıda Ortodoks Slav kilisesi
ve manastırı bulunmaktadır. 990-1018 yılları arası Batı Bulgar (Çar Samuil)
Devletinin başkenti ve Konstantinopol’den bağımsız Bulgar Patrikliği’nin
merkezi olmuştur. Osmanlı fethinden (1385) sonra müslüman Türkler ve Arnavutlar
da yerleşmiş, Ohrizade Sinan Çelebi ve Halveti din alimleri burada tekkeler ve
zaviyeler kurmuşlardır. Bu nedenle Ohri genellikle uhrevî bir mekan olarak
algılanmıştır. İkinci Meşrutiyet yıllarında Eyüp Sabri Bey’in “Ohri taburu” da
dağa çıkanlar arasındadır. Ohri Gölü (693 m irtifa, 30x15 km, 358
km2 alan) Balkanların en eski, en derin (en derin yeri 288 m ) ve en güzel gölüdür.
Prespa gölünün suları Galiçitsa Dağının altından bu göle akar (Sveti Naum
Manastırı yakınında) ve müslümanlar tarafından da “Saltuk Baba” makamı olarak
saygı görür.
Ohri
şehrinin 16 km
batısında ve gölün kıyısında Struga
(Usturga) kasabası (nüfus 16 bin, rakım 693 m ) yer alır. Türk nüfusunun da bulunduğu bu
şehirde Hayati Hasan Baba Tekkesi restore edilmiş, Türkçe eğitim veren bir
kolej ile bir ilköğretim okulu (Yahya Kemal Okulları) hizmete girmiştir. Kara
Drin nehri burada Ohri Gölünden doğar, derin Debre vadilerinden kuzeye doğru
akarak Makedonya/Arnavutluk sınırını çizer. Osmanlı tarihinden bilinen Debre-i
Balâ (Debar, Dibra) Struga’nın 54 km kuzeyinde kalır. Bu tarihi şehir
yakınlarındaki Kocacık köyünde Atatürk’ün babası Ali Rıza Efendi’nin babaevi
TİKA tarafından restore edilmiştir. Fakat Osmanlı fetih güzergahı göl kıyısını
takip ederek güneye yönelir (E852) ve Yablaniça dağı eteklerinde 15 km yokuş yukarı gidişten sonra
Radojda/Kafasan sınır kapısından (rakım 1000 m ) Arnavutluk topraklarına geçilir.
III. İLİRYA
Balkan Yarımadasının
en batısında yer alan ve Adriyatik Denizine paralel uzanan tarihi bölgeye
Grekler ve Romalılar İlirya (İllyria) demişlerdir. Yarımadanın en eski
sakinlerinden olan (Traklarla beraber) “illyri” kabilelerinin adından
gelmektedir. Çok geniş bir alana (bugün Arnavutluk, Karadağ, kısmen
Bosna-Hersek ve Hırvatistan) yayılmış olan bu kabileler tek bir devlet çatısı
altında birleşememişlerdir. Kıyılarda
Grek denizciler ticaret kolonileri kurmuşlardır. Roma tarihinden üç İlirya
Savaşı bilinmektedir. MÖ. III-II yüzyıllarda Roma bu toprakları istila etmiş ve
kendisine bağlı “İllyricum” Eyaletini kurmuştur. “Kavimler Göçü” yıllarında
kuzeyden Avarlar ve Slavlar bu topraklara girmişler, yerlilerle karışarak
farklı etnik topluluklar meydana getirmişlerdir (Slavca konuşan Hırvatlar,
Hersekliler, Karadağlılar). Sahil bandında Venedik hakimiyeti uzun sürmüş,
Latince (sonradan İtalyanca), Latin alfabesi, Latin kültürü ve katolik
Hıristiyanlık etkili olmuştur.
Dalmaçya (Dalmatia) ise İlirya’nın
deniz kıyısında kalan dar ve kayalık bir sahil şerididir (Dubrovnik, Split,
Şibenik ve Zadar). Bugün tamamen Hırvatistan sınırları içinde kalır. Bugün
Karadağ’a ait olan Kotor körfezi de eskiden Dalmaçya’nın parçası sayılmıştır.
Alp
Dağlarının devamı olan “Dinar Alpleri”, çok yüksek olmamalarına rağmen
(zirveleri 2000 m’nin altında), kıyıya paralel seyrederler. Kuzeyde Adriyatik
Denizinin dibinde kalan bu dağlar çok sayıda adalar, girintili çıkıntılı
kıyılar (fiyordlar) oluştururlar. Sadece Arnavutluk Alpleri geri çekilmişler,
önce tepelikli bir şerit, kıyı tarafında da düzlük (hatta bataklık) sahil bandı
bırakmışlardır.
ARNAVUTLUK
Kendi ülkelerine
Şkiperya (Shqipëria) [Kartallar ülkesi] demelerine rağmen, eski Yunanlar
Arbanitia, Latinler Albania
demişlerdir. Osmanlıların ilk tahrir defterlerinde (XV yy) “Arvanid” Sancağı
denmiş, sonradan “Arnaut” şeklini almış ve diğer Balkan ülkelerinde de böyle
bilinmişlerdir (Arnaut kaldırımı, Arnaut ciğeri, Arnaut inadı). Arnavutça ise
çok eski bir Balkan dili (İllir dili?) olup, Hint-Avrupa diller ailesinde tek
başına bir öbek sayılır, bugün yaşayan herhangi bir dille akrabalığı yoktur.
1908’den beri 36 harflik Latince alfabeye geçmişlerdir.
Kadim
İliryalıların günümüze ulaşabilmiş küçük bir kalıntısı sayılan Arnavutlar
yüzyıllar boyunca Roma, Bizans ve Osmanlı idaresinde yaşamışlarsa da, ulaşılmaz
dağlarında aşiretler şeklinde örgütlenerek etnik kimliklerini ve dillerini
muhafaza edebilmişlerdir. Din
değiştirmiş (katolik % 10, ortodoks % 20 ve müslüman % 70) olsalar da birlik ve
beraberliklerini korumuşlar, Balkan Savaşları sonucunda (1912-13) paylaşılan
Osmanlı topraklarında (Büyük Devletlerin desteği ile) kendilerine bir devlet
(Prenslik) elde etmişlerdir. Fakat Arnavutça konuşan kalabalık topluluklar
komşu devletlerin sınırları içerisinde kalmıştır (Sırbistan-Kosova nüfusunun %
90’ı; Makedonya nüfusunun % 25’i; Yunanistan - bilgi vermemektedir, Karadağ %
5). Karşı kıyıdaki İtalya ile varolan ticari ve iktisadi ilişkiler sonucunda,
İtalya’ya göçetmişler (“arbereş”ler), buradan da Avrupa ve Amerika’ya
yerleşerek güçlü bir “diaspora” oluşturmuşlardır. Fakat iki Cihan Harbinde de
İtalya tarafından işgal edilmişlerdir. Arnavutluk’ta azınlık olarak Ulahlar (%
9,5), Yunanlar (% 3,2), Çingeneler (% 2,7), Sırplar (% 1,2), Makedonlar (% 1,1)
vardır, fakat Türk kalmamıştır.
“Kafasan”
sınır kapısından sonra E852 (ulusal SH3) yolu batıya yönelerek, önce Buştritsa
deresi, sonra Şkumbin nehrini takip ederek, sağ tarafta Şebenik-Yablanitsa
dağları, sol tarafta Polisit dağı
arasından 62 km
alçaldıktan sonra Elbasan (nüfus 124
bin, rakım 150 m )
şehrine ulaşır. Arnavutluğun 4. büyük kenti, önemli sanayi merkezi [Çin yatırımı demir-çelik fabrikaları] olup,
Şkumbin vadisinin genişlediği ve düzlüklere açıldığı yerde, denizden 63 km uzaklıkta yer alır.
“Via Egnatia” yolu üzerinde, Arnavutluk dağlarını aşan en uygun vadinin
başlangıcında Scampis adıyla kurulmuştur. Osmanlıların da ilk ayak bastığı yer
olup, ünlü “İl-basan” kalesi Fatih Sultan Mehmet tarafından 1466 yılında
yaptırılmış ve Arnavutluk fetihlerinin üssü olmuştur. Kale içindeki Hünkâr
Camii (1492, Sultan II Bayazıt zamanı) Arnavutluk’ta ayakta kalabilmiş en eski
camidir. Kale dışındaki Naziresha Camii (1599) restore edilmiştir. Şkumbin
(İşkombi) nehri (Roma döneminde Genesus) sadece Kuzey ve Güney Arnavutluğu
birbirinden ayıran coğrafi sınır olmayıp, Arnavutçanın iki şivesini (kuzeyde
Geg, güneyde Tosk) ve iki giyim-kuşam kültürünü de ayrıştırır.
Elbasan’dan
sonra Şkumbin nehrini takip ederek batıya doğru alçalmaya devam eden yol
Peklin’den sonra, Arnavutluğun kıyı ovalarında, 20-40 m’lik rakımlarda,
kuzey-güney doğrultulu A2 (SH4) otoyoluna bağlanır. Kıyıya paralel, fakat 15-20 km içerlerden geçen bu yol
üzerinde önce Lushnje (nüfus 54 bin, rakım 9 m ) şehrinden geçilecektir.
Lushnje’nin 3 km
güneyindeki Savra köyü Osmanlı tarihinde özel bir öneme sahiptir. Burada 1385
yılında (yani 1. Murat zamanında ve 1. Kosova Savaşından önce) sadrazam
Çandarlı Halil Hayreddin Paşa ünlü “Savra (Devoll) Meydan Muharebesi”ni
kazanmıştır. Deniz tarafında ise kuş cenneti olan “Karavasta” bataklığı
bulunmaktadır. Türkler tarafından 1729’da kurulmuş olan, bugün asfalt, bitum ve
gaz merkezi Fier’in (nüfus 84 bin, rakım 20 m ) deniz tarafında ise
antik “Apollonia” kenti kalıntıları arkeolojik alan olarak ziyaret
edilmektedir.
Otoyolda 88 km güneye gittikten sonra,
Arnavutluğun 3. büyük kenti Vlorë (Avlonya, Valona) (nüfus 135 bin, rakım 25 m ) liman şehrine
ulaşılacaktır. Güneyden dağlık Karaburun yarımadası ile sınırlanan derin bir
körfezin kıyısında yer alan Avlonya, Osmanlı idarecilerin en sevdiği ve tercih
ettiği görev yeri olmuştur. Avlonya doğumlu devşirme Gedik Ahmet Paşa (öl. 18
Kasım 1482, Edirne Sarayı) 1480’de donanmayı bu körfezde toplamış ve İtalya’ya “Otranto
Çıkartması”nı yapmıştır. Avlonyalı devşirme oldukları bilinen diğer Osmanlı
sadrazamları Damat Çelebi Lütfi Paşa (1468 - 27 Mart 1564, Dimetoka) ve
Kemankeş Kara Mustafa Paşa (1592 – 31 Ocak 1644, İstanbul)’dır. Avlonyalı
Mehmet Ferid Paşa (1851-1914, Sanremo) ise 2. Abdülhamid’in “İkinci Meşrutiyet”
dönemi sadrazamıdır. 28 Kasım 1912’de
Avlonya’da İsmail Kemal (Vlora) Bey (1844-1919, Perugia) başkanlığında toplanan
Arnavut milliyetçileri “bağımsızlık” ilan etmişler ve Vlorë ilk başkent sayılmıştır.
1913 yılında Resneli Niyazi Bey limanda vapura binmek üzere iken koruması
tarafından burada öldürülmüştür [O zamanlarda halk arasında “Ne şehittir, ne
gazi; gitti pisi pisine Niyazi…” deyimi yaygın söylenmiştir]. Körfezin
girişinde bulunan Sazan (Saseno) adası önemli bir deniz üssü olarak İtalyan ve
Alman donanmalarına hizmet etmiştir. Merkezde ibadete açık Muradiye Camii
(1640) bulunmakta, karşısındaki tepede Bektaşi Kuzum Baba tekkesi ve türbesi
yeni onarılmıştır.
Avlonya’dan
geri dönerek A2 otoyolu takip edilecek 122 km sonra, yine deniz kıyısında liman ve
Arnavutluğun 2. büyük şehri olan Durrës
(Dıraç, Durrazzo, Dyrrhachion)
şehrine (nüfus 203 bin, rakım 5
m ) ulaşılacaktır. MÖ. 627 yılında Epidamnos adıyla Yunan
kolonisi olarak kurulmuş, “Via Egnatia”nın başlangıç noktası olarak Romalılara
va Bizanzlılara hizmet etmiş ve Osmanlı tarafından en son fethedilen (1501)
Arnavutluk şehri olmuştur. Venediklilerden kalma “Torra” kulesi, Osmanlılardan
birkaç cami (Fatih Camii, Büyük Cami, Yeni Cami), Kral Ahmet Zogo döneminden
(1928-1939) saray (bugün müze) görülmeye değer eserlerdir.
Dıraç’tan
38 km
içerlerde yer alan Tiran (Tiranë,
Tirana) ülkenin başkenti (1920’den beri) ve en büyük kentidir (nüfus 622 bin,
rakım 110 m ).
Osmanlı döneminde İşkodra Valisi Süleyman Paşa tarafından 1614 yılında, yakın
köylerin birleştirilmesiyle kurulan Tiran, ülkenin orta kesiminde stratejik
önem kazanmış ve yeni kurulan Arnavutluk devletine başkent seçilmiştir
(Ankara’nın başkent seçilmesi gibi). Ülkenin tek havaalanı buradadır.
Skanderbeg meydanındaki Ethem Bey Camii (1789) ve “Sahat-Kulla” az sayıda
Osmanlı eserlerindendir.
Tiran’dan
kuzeye giden SH1 yolunun 20. km’sinden ayrılan 10 km’lik bir yol bizi Krujë (Kroya, Akçahisar) kalesine ve kasabasına götürecektir (nüfus 10 bin, rakım
600 m ). Bu
mekan Arnavutluk’ta en çok ziyaret edilen yerdir. Efsanevi “Akçahisar Kalesi”
Balkanlardaki Osmanlı fetihlerini en fazla zorlayan, 2. Murat’ın ve Fatih
Sultan Mehmed’in de alamadığı, ancak dördüncü kuşatmada 1478’de ele geçirilen
kaledir. Milli kahraman Skanderbeg [Gjergj Kastrioti] (İskender Bey) 25 yıl
süresince direnişi yönetmiş ve Arnavutluğun fethini geciktirmiştir. Heykeli ve
Müzesi onarılan Kale’nin yanındadır. Sonradan Akçahisar tamamen müslüman kasabasına
dönüşmüş ve Bektaşiliğin en önemli merkezi olmuştur. Kale içinde Dolma Baba Türbesi,
arkadaki dağın yamacında ise “Sarı Saltuk külliyesi” bulunmaktadır.
Tekrar
SH1 ulusal yoluna dönerek 84
km kuzeydeki İşkodra’ya doğru yol alırken, İskender
Bey’in mezarının bulunduğu Leş (Lezhë,
Alessio) (nüfus 15 bin, rakım 10
m ) şehrinden tranzit geçilecektir. Ülkenin kuzey
sınırında ve Balkanların en büyük gölünün (İşkodra Gölü, 48x14 km,
370-530 km2 alan, rakım 6
m , azamî derinlik 44 m ) kıyısında yer alan Shkodër (İşkodra,
Skadar, Scutari, Arnavutluk İskenderiyesi) (nüfus 111 bin, rakım 13 m ) bugün 5. büyük kenttir,
fakat tarihte Kuzey Arnavutluk prenslerinin merkezi, Osmanlıların önemli kalesi
ve vilayet (paşalık) yerleşkesi olmuştur. Balkan Savaşlarının en dirayetli
savunması (alçakça şehit edilen Hasan Rıza Paşa’nın yönetiminde “İşkodra
Savunması” 28 Ekim 1912’den 23 Nisan 1913’e kadar 6 ay dayanmıştır). Gölden
çıkan Buna (Boyana) nehri ile ona katılan Drin kolu arasında 130 m’lik tepedeki
Rozafa Kalesi ve düzlükte bulunan Kurşunlu Camii (1773) görülmeye değer
eserlerdir. Şehrin güneyinde bulunan Buna Köprüsünden geçerek batıya yönelen
yolun sonunda Sukobin sınır kapısından Karadağ’a girilir.
KARADAĞ (MONTENEGRO, CRNA GORA)
Antikçağ’ın İlirya
topraklarının ortasında yer alan bu aşırı dağlık ve az nüfuslu bölgeye Roma ve
Bizans döneminde “Dioclea” (İmparator Diocletianus adını buradan almıştır)
denmiş, Slav kabilelerinin yerleşmesinden sonra “Zeta Prensliği” kurulmuştur.
Zamanla bu prenslik Sırpların “Raşka Prensliği”nin egemenliğine girmiştir.
Sırpçadan farklı bir Slavca dil konuşan, Ortodoks Hıristiyan olup Latin
alfabesini tercih eden Karadağlılar bugün ülke nüfusunun ancak % 45’ini
oluştururlar. Ulaşılmaz dağlarında, gevşek aşiretler federasyonu şeklinde, dinî
önderleri (vladika) yönetiminde komşularına (Hersekliler, Sırplar, Arnavutlar)
ve dış işgalcilere (Venedik, Osmanlı, Avusturya-Macaristan) karşı hep
direnmişler ve yarı-bağımsız kalmışlardır.
Bugün
ülkenin 80 km’lik kıyı şeridi vardır, fakat gerçek Montenegro denize çıkışı
olmayan, kıyı dağlarının ardında kalan dar ovalar, derin vadiler, yüksek dağlar
coğrafyasıdır. Osmanlı döneminde İşkodra Vilayetine bağlı, İşkodra Gölünün
kuzeyinde kalan bugünkü başkent Podgoriçe (nüfus 156 bin, rakım 44 m ) ve eski başkent Çetine
(nüfus 14 bin, rakım 650 m )
dahil 4500 km2 lik küçük bir ücra köşeydi. Rusya’nın büyük desteği
ile Osmanlı’dan ele geçirdiği topraklar sayesinde 3 misli genişledi (Balkan
Savaşında Osmanlı Devletine ilk savaş ilân eden ülkedir), denize çıkış kazandı,
fakat Birinci Dünya Savaşından sonra 1918’de kurulan Sırp-Hırvat-Sloven
Krallığının (1928’den sonra Yugoslavya’nın)
bir parçaşı oldu ve bağımsızlığını yitirdi (son kral I.Nikola ülkeyi
terketti). Yugoslavya’nın parçalanmasından sonra 2006 yılında bağımsızlığını ilân
etti, 2008’de de Kosova’nın bağımsızlığını tanıdı.
Karadağ’ın
iç bölgeleri bakir ve yalın doğa güzellikleriyle ilgi çeker (Tara kanyonu),
fakat otobüs gezileri için zordur. Bu nedenle turistik özellikleriyle ünlü kıyı
bandını tranzit geçeceğiz. Güneyden kuzeye doğru küçük, fakat sevimli sahil kasbaları
görülecektir: Ülgün (Ulcinj,
Dulcino) – 10 bin nüfuslu, çoğunluk müslüman Arnavut olduğu için 6 camisi
vardır. 300 yıl Osmanlı idaresinde kalmış, Musevî dönmesi Sabetay Sevi
(1626-1676) ikinci defasında Ülgün’e sürülmüş ve burada vefat etmiştir; Bar (Antivari) – 18 bin nüfuslu, 300
yıl Osmanlı idaresinde kalmış, bugün önemli liman ve idari merkez olup,
Belgrad-Bar demiryolu ve feribot iskelesi yanında, bir cami (Omerbašiča, 1662)
ve Derviş Hasan Türbesi ile son kral I. Nikola’nın sarayı bulunmaktadır; Budva – 14 bin nüfuslu, Osmanlı çok
kısa süre (1571’de birkaç ay) elinde bulundurmuş (önce Venedik’e, sonra
Avusturya’ya bağlı kalmış); Kotor
(Cattaro) – nüfus 13 bin, doğal güzelliğiyle ünlü, 1000 m’ye yükselen dağlar
arasında 28 km
uzun bir körfezin (Boca Kotorska) dibinde yer almış, kesintili olarak 75
yıl Osmanlı yönetimi görmüştür; Herceg-Novi
(Castelnuovo) – nüfus 17 bin, Kotor körfezinin girişine Hersek dükası
tarafından inşa edilmiş ve 200 yıl Osmanlı yönetiminde kalmıştır.
HIRVATİSTAN (Croatia)
Bugünkü
Hırvatistan toprakları (yüzölçümü 56 bin km2, nüfus 4,3 milyon)
ilginç bir coğrafi görünüme sahiptir –
Bosna-Hersek yaylasını kuzeyden ve batıdan yarımay gibi çevreler. Asıl
Hırvatistan kuzeyde, Sava nehrine paralel yayılan verimli Pannonia Ovasındadır
(başkent Zagreb de buradadır). Batıda ise Adriyatik kıyısındaki İstria
Yarımadasına ve güneye doğru uzanan Dalmaçya sahillerine sonradan sahip
olmuştur. Ortaçağ Hırvat Banlığı 400 yıl Macaristan’ın, sonra da 200 yıl
Avusrurya’nın egemenliğinde, kısmen özerk olarak kalmıştır.
Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun 1918’de çöküşü ile yeni oluşturulan
Sırp-Hırvat-Sloven Krallığına (1928’den sonra Yugoslavya Krallığı)
bağlanmıştır. Katolik olan Hırvatlar Latin alfabesi kullanmakta, AB (Avrupa
Birliği) üyesi olmuşlar, Euro bölgesine henüz alınmamışlardır.
Osmanlı
Devleti bugünkü Hırvatistan topraklarına tamamen egemen olamamıştır. Kuzeyde
Slavonya bölgesine ve batısında iki sancağa (Požega; Pakrač) 170 sene kadar
hükmetmiş, Dalmaçya’da ise deniz gören dağların tepelerine (Klis, Knin ve Lika
sancakları) garnizonlar yerleştirmiş, denizden ablukaya alamadığı sahil
kentlerine karadan akınlar düzenlemekle yetinmiştir. Bunlar arasında en güneyde
kalan Dubrovnik (Ragusa) kentinin
özel bir yeri vardır. Denizde Venedik rekabetine dayanamayan bu liman-şehir,
Balkan Yarımadasının içlerine uzanan “kervan yolları” sayesinde çok büyük
ticari kazançlar elde etmiştir. Birçok madenin işletme hakkını da almıştır.
Edirne’nin fethinden hemen sonra (1365) 1. Murad’ın sarayına çıkan ilk Batılı
heyet Dubrovnik’ten gelmiş, haraç teklif etmiş ve ticaret serbestisi almıştır.
1806 yılına kadar Osmanlı vasalı sayılmış ve himaye edilmiştir. Bu nedenle
Dubrovnik şehrine ve çevresindeki köylere akınlar yapılmamış, Türkler
yerleştirilmemiştir. Bugün popüler turistik destinasyon olan Dubrovnik (nüfus
42 bin, rakım 3 m )
çok iyi korunmuş kalesi, limanı, kiliseleri ve sarayları ile dikkat
çekmektedir. Karadağ sınırından sadece 50 km uzakta yer aldığı için, oralara gitmiş
iken bu şehir de gezilip görülecektir.
Dubrovnik
sonrası geri dönülecek, tekrar Karadağ sahil yolundan Arnavutluğa girilecek, Kosova’ya
gidebilmek için Milot sapağından, Arnavutluk dağlarını enlemesine kateden ve
Türkiye’nin katkısıyla inşa edilen modern A1 otobanına (2010, Autostradë, Kukës’e
kadar 100 km )
girilecektir. Arnavutluğun en büyük akarsuyu olan Büyük Drin (Drini i
Madh, toplam uzunluk 335 km )
nehrinin havzası görülecektir. Makedonya’nın Ohri Gölünden çıkan Kara Drin
(Crni Drin, Drini i Zi) kolu ile Kosova’dan gelen Ak Drin (Beli Drin,
Drini i Bardhë) kolu Arnavutluk sınırları içerisindeki Kukës (nüfus 16 bin, rakım 349 m ) şehri yakınında birleşirler. Burada,
1978’de Çin tarafından inşa edilen “Fierza” Barajı ve hidroelektrik
santralı görülecektir. Baraj gölü (70 km uzun, 73 km2 alan, rakım 290 m , azami derinlik 128 m ) nedeniyle eski Kukës
sular altında kalmış ve yeni inşa edilen şehir daha yüksek bir platoya
taşınmıştır. Baraj gölünün devamı Kosova topraklarına da girecektir.
Morinë/Vermicë sınır kapısından Kosova’ya geçilecektir.
IV. KOSOVA (Kosovo, Kosovë)
Batı
Balkanların ortasında, her taraftan dağlarla çevrili, birbiriyle bağlantılı iki
geniş ova yer alır: kuzeyden Kapaonik Dağları (2017 m ), güneyden Şar Dağ (2747 m ), batıdan Arnavutluk
Alpleri (2656 m ),
doğudan Goljak (1181 m ).
Doğudaki Kosovo Polje (ort. rakım 550
m ) ile batıdaki Metohija (ort. rakım 450 m ) ovaları arasında alçak
Drenica tepeleri uzanır. Coğrafyacılar bu birleşik ovalar bütününü “KosMet”
(Kosovo-Metohiya) diye adlandırırlar. Öyle bir merkezi konumdadır ki,
akarsuların drenajı Balkan Yarımadasının üç bir tarafına yönelir: 1)
Metohiya’nın kuzeyinden başlayan İbre (İbar) nehri Sırbistan’a girerek Morava
ve Tuna vasıtasıyla Karadeniz’e akaçlanır; 2) Metohiya’nın güneyinden başlayan
Ak Drin nehri Arnavutluğa girerek Adriyatik Denizine ulaşır; 3) Kosova
ovasından güneye doğru akan Lepenec nehri Makedonya’daki Vardar nehri sayesinde
Ege Denizine gider.
Korunaklı
iklimi ve verimli toprakları sayesinde ilk çağlardan beri insanoğlu tarafından
iskan edilmiştir. Bilinen en eski sakinleri “Dardanlar” olduğu için antik
dönemde “Dardania” diye adlandırılmıştır [bu kabilelerin bir kısmı Çanakkale
Boğazı’nın Anadolu yakasına göç ettikleri için boğazın bir adı da Dardanelles’tir,
“Dardanos tümülüsü” de buradadır]. Roma ve Bizans dönemleri geçirmiş, fakat
“Kavimler Göçleri” yüzyıllarında değişik kabileler yerleşerek Ortodoks
Hıristiyanlığı kabul etmişlerdir. İlk Sırp beyliğinin (Rascia, Raška) kurulduğu
yer İbar nehrinin vadisidir. Nemanja sülâlesi döneminde Sırp Devletinin
çekirdek arazisi olmuş, başkentlerini (Prizren, Priştine) ve dini merkezlerini
(İpek= Peç Patrikliği) buraya taşımışlar, çok sayıda kilise ve manastır inşa
etmişlerdir (bunlar bugün “UNESCO Dünya Kültür Mirası” listesindedir). Osmanlı
tarihinde de 60 yıl arayla iki büyük meydan savaşı kazanılmıştır – 1. Kosova
Savaşı (1. Murat, 1389) ve 2. Kosova Savaşı (2. Murat, 1448). Savaşların
cereyan ettiği düzlüğe yerli Slavlar “Kosovo polje” (“kos”= sürüler halinde göç
eden ardıçkuşugiller ailesinden “karatavuk” (Turdus merula) ve “polje”= ova) demişlerdi. Türkler de bunu duyunca
kısaca “Kos-ova” demişler ve zamanla dağlarla çevrili 10 bin km2lik
bütün bölge bu isimle anılmıştır (Kosova Vilâyeti). 1873-74 yıllarında
Selânik’ten gelen ve Üsküp’ten geçen demiryolu hattı Priştine ve Mitroviçe’ye
kadar getirildi. Balkan Savaşından sonra (1913’te) Sırbistan Krallığına (küçük
iki nahiye Karadağ’a) bırakıldı. 2. Dünya Savaşından sonra 1945’te Tito
başkanlığında kurulan Yugoslavya Federatif Sosyalist Cumhuriyetinde “Sırbistan
Cumhuriyeti”ne bağlı özerk (otonom) bölge oldu. Tito’nun ölümünden sonra
Miloşeviç iktidarı özerkliği iptal etti (1992) ve UÇK (Kosova Kurtuluş Ordusu)
silahlı direniş başlattı. 1999 Kosova Savaşında NATO Belgrad’ı bombaladı
ve Kosova’ya BM çatısı altında UNMİK askerleri yerleştirildi. 2008’de Kosova
Cumhuriyeti kendini “bağımsız” devlet ilân etti, fakat Sırbistan (ve bazı diğer
ülkeler) bu bağımsızlığı halâ tanımadılar. Nüfusun % 90’ı Arnavut olup,
bunların büyük çoğunluğu müslüman, çok azı katolik hıristiyandır. Ülkenin
kuzeyinde (Mitroviçe) önemli bir hıristiyan Sırp azınlık vardır (% 3-4) ve
Sırpça ülkenin resmi ikinci dilidir. Dağınık halde yaşayan 50 bin kadar insan
Türkçe konuşur. Bazı bölgelerde (Prizren) Türkçeye “yerel dil” statüsü
verilmiştir.
Morinë/Vërmicë
sınır kapısından Kosova topraklarına geçtikten sonra “Rugova” Otobanı (R7)
kullanılarak 20 km
sonra ülkenin ikinci büyük şehri Prizren’e
[Pürzerrrin, Zerrin] (nüfus 85 bin, rakım 400 m ) varılır. Şar Dağın kuzey eteklerinde,
Akdere’nin (Bistritsa) iki yanında Osmanlı eserleriyle [Namazgâh (1455), Taşköprü,
Şadırvan meydanı, Çarşı, Sinan Paşa Camii (1615), Suzi Çelebi Camii (1513),
Bayraklı Camii= Gazi Mehmet Paşa Camii ve Hamamı (1574), Saat Kulesi (1498)]
doludur. Dağın tepesindeki Prizren Kalesi uzaktan seyredilecektir. Nemanja
dönemine ait “Bogoroditsa Ljeviška” Kilisesi (1306) ve “Sv. Arhangel” Manastırı
(1346); 10 Haziran 1878’de dört Osmanlı vilâyetinden gelen Arnavutların ilân
ettiği “Prizren Birliği” Binası da tarihi değer taşırlar. Prizren doğumlu şair
Suzi Çelebi (öl. 1524, Prizren) Mihaloğlu Gazi Ali Bey’in akıncısı olarak
savaşlara katılmıştır:
“…Bir Türk
azdur deyü etme bahâne
Odun bir
şu’lesi besdür cihâne…”
(Suzi Çelebi, “Gazavetnâme”)
Prizren’den
sonra tekrar otobana çıkılarak 80
km kuzeye, başkent Priştine’nin 5 km batısındaki Kosova
Savaşları sahrasına (Kosovo Polje, Fushë Kosovë) ulaşılacaktır. “Meşhed-i
Hüdavendigâr” olarak bilinen bu yerde Sultan 1. Murat’ın içorganlarının
gömülü olduğu türbe ve sancaktarı Gazi Mestan’ın türbesi ziyaret edilecektir. Burası
Balkanlarda Türklüğün en mukaddes makamı sayılır. Karşı tepede Sırpların inşa
ettikleri ve her yıl 15 Haziran’da ölenlerini anma törenleri düzenledikleri yüksek
anıt (Gazimestanu) da uzaktan görülecektir.
Ülkenin
bugünkü başkenti ve en büyük şehri Priştine
(Prishtinë) (nüfus 145 bin, rakım 652
m ) kısa bir şehir turu ile tanıtılacaktır [Fatih Camii
ve Hamamı (1461), Yaşar Paşa Camii (1834), Saat Kulesi (1476)]. Osmanlı
döneminde nispeten ufak bir yerleşim olarak kalmış, fakat 1874’te demiryolu
buradan geçince Kosova Vilâyeti’nin merkezi Prizren’den buraya alınmıştır. 1909’da
Meclis-i Mebusan’da Kosova Vilâyetini Hasan Bericha (Prishtina) (1873,
Vushtrri- 1933, Selânik’te suikast sonucu öldürülmüş) temsil etmiş ve milli
kahraman sayılmıştır. Şehrin 5
km güneyinde ünlü Gračanica Manastırı (1321, Sırp kralı
Stefan Uroş Milutin) Dünya Kültür Mirası listesinde yer alan tarihi eserdir.
Priştine’den
sonra güneye inen ve demiryolu hattını takip eden E65 (ülkenin M2) karayolu
üzerinde Makedonya sınırına kadar 65
km geçilecektir. Osmanlı döneminde kurulmuş olan Ferizovik (Ferizaj, Uroševac) [bugün
ülkenin üçüncü büyük şehri olup, nüfusu 42 bin, rakım 575 m ) ve Lepenac nehri
üzerinde Koca Sinan Paşa tarafından Üsküp’ten “kaçan” Arnavutlar için kurulmuş
olan Kaçanik (nüfus 10 bin, rakım 480 m ) kasabasından
geçilecektir. Ferizovik’in 5 km
doğusunda ABD’nin Balkanlardaki en büyük askeri üssü (“US Bondsteel” kampı)
konuçlanmıştır. Kaçanik’ten sonra nehir vadisi daralacak ve Elez Han/Ɖen.
Jankovic (rakım 370 m )
sınır kapısından Makedonya Cumhuriyetine girilecektir.
Makedonya Cumhuriyeti (tekrar)
Dönüş
yolunda, kuzeyden tekrar Makedonya Cumhuriyeti’nin kuzey topraklarına
girilecektir. Özellikle ülkenin başkenti ve Türklüğün milli-manevi yadigârı
Üsküp şehri Kosova sınırından sadece 30 km mesafededir. Fakat Üsküp’e girmeden,
kuzey çevre yolundan (M4 ring) batıya giden E65 yoluna sapılacak ve 45 km sonra Tetovo (Kalkandelen, Tetovë) (nüfus 53 bin, rakım 468 m ) görülecektir. Ünlü
Polog vadisinin kenarında, Şar Dağının güney eteklerinde ve Pena deresinin iki
yanında yer alan Kalkandelen’de müslüman Arnavutlar çoğunlukta olup, Türkler de
nüfusun % 3,6’sını oluşturur. Makedonya Cumhuriyeti sınırları içerisinde, Arnavut
azınlığın hak arayışının simgesi olmuş, 16 Mart – 13 Ağustos 2001 arası silâhlı
direnişe şahit olmuştur (Battle of Tetovo). Burada çok ilgi çeken Alaca (Šarena)
Cami (1459) ve Türk hamamı görüldükten sonra, şehir dışında, Kanunî’nin
kayınbiraderi Sersem Baba’nın, Dimetoka tekkesinden gelerek 1538’de kurduğu
Bektaşi tekkesi gezilecektir (sonraki postnişini Harabati Baba’nın çabalarıyla
genişletilmiş, 1799’da Recep Paşa tarafından yenilenmiş). Dağın yamacında
kurulmuş Baltepe Kalesi (1820, Abdurrahman Paşa) ile 1780 m yükseklerde kalan
“Popova Şapka” kayak merkezi hakkında bilgi verilecektir. Tetovo’dan 24 km güneyde, Polog
vadisinin diğer şehri Gostivar’da
(nüfus 35 bin, rakım 520 m )
ise en yüksek oranda Türk yaşamakta (%
12,5) ve 1999’dan beri Türkçe eğitim veren “Yahya Kemal Koleji” bulunmaktadır
(Makedonya’da özel okul statüsünde Türkçe eğitim veren toplam 6 kolej ve 2
ilköğretim okulu faaliyettedir).
Geldiğimiz
yoldan doğu istikametinde geri giderek Üsküp’e
(Skopje, Scupi, Shkupi) (nüfus 500
bin, rakım 240 m )
ulaşılacaktır. Bugün Makedonya Cumhuriyetinin en büyük şehri ve başkenti olan
Üsküp, Vardar nehrinin iki yanında, doğu-batı doğrultulu Skopje Vadisinde (10 km genişlik, 33 km uzunluk) son derece
stratejik bir konumdadır. Daha MS. I yüzyılda Romalılar tarafından askeri kamp
(Scupi) olarak kurulmuş ve “Paeonia” bölgesini denetim altında tutmuştur.
Bizans İmparatorluğu yıllarında ticari ve idari önemini sürdürmüş, fakat
1282’de Sırp Krallığının eline geçmiş, 1346’da Çar Stefan Duşan burada taç
giyerek kendini “Sırpların ve Rumların İmparatoru” ilân etmiştir. 1392’de ünlü
Paşa Yiğit Mehmet Bey (öl. 1413, Üsküp) tarafından fethedilerek “uç beylik” ve
akıncı üssü yapıldı. Saruhan beyliğinden yörükler getirildi ve tüm bölge (Batı
Rumeli) Türkleştirildi. Paşa Yiğit’in oğlu İshak Bey (Isak-Beg) 1415-1439 arası
Üsküp Sancakbeyliğini sürdürdü, Arnavutluk ve Bosna-Hersek’e kadar akınlar
düzenledi; torunu İsa Bey (İsa-Beg İsakoviç) ise 1450-1460 arası Bosna’yı
fethetti, Yeni Pazar (bugün Sırbistan’ın Sancak bölgesinde) ve Saraybosna
(Saraevo) şehirlerini kurdu.
Üsküp’te en
önemli Osmanlı eseri Vardar nehri üzerindeki Taşköprü’dür (1469, Fatih Sultan
Mehmet). Üsküp Kalesi’nin eteklerinde yer alan Türk Çarşısı (Kapan Han, Sulu
Han, Kurşunlu Han), Murat Paşa Camii (1436), İshak Bey (Alayda) Camii, İsa Bey
Camii (1475), Mustafa Paşa Camii (1492), Yahya Paşa Camii (1504), Davut Paşa
Hamamı, Gazi Baba (Aşık Çelebi) Türbesi görülmeye değer eserlerdir. Türk
edebiyatının büyük üstadı Yahya Kemal Beyatlı [Ahmet Agâh] (1884,
Üsküp-1958, İstanbul) “Rumeli şairi” olarak kaybedilen bu Türk yurdunun
özlemini dile getirmiştir:
Balkan şehirlerinde geçerken
çocukluğum; Üsküp ki
Yıldırım Beyazıd Han diyarıdır,
Her lâhza bir alev gibi hasreti
duyduğum. Evlâd-ı
Fatihan’a onun yadigârıdır.
Kalbimde vardı “Byron”u bedbaht
eden melâl Firuze kubbelerle
bizim şehrimizdi o;
Gezdim o yaşta dağları, hulyâm
içinde lâl… Yalnız bizimdi,
çehre ve ruhiyle biz’di o.
Aldım Rakofça kırlarının hür
havâsını,
(“Kaybolan Şehir” şiirinden)
Duydum, akıncı cedlerimin
ihtirâsını
(“Açık Deniz” şiirinden)
Ertesi
gün memlekete dönmek üzere Bulgaristan’a doğru yola çıkınca, en kısa ve en
doğal yol olan Eğri Dere (Kriva Reka) vadisine ulaşmadan önce, Kumanova (Kumanovo) (nüfus 70 bin,
rakım 340 m )
şehrinin yer aldığı Kumanlar (yani Kıpçaklar) ovasını katetmek gerekecektir.
Balkan Savaşı’nda Sırplar karşısında aldığımız ilk büyük mağlubiyet (23-24 Ekim
1912’de 132 bin Sırp kuvvetine karşı Zeki Paşa’nın 60 bin askeri vardı) Kumanova
Savaşı burada cereyan etmişti.
Kumanovo
şehrinin kuzeyinde, “Selânik-Belgrad” kuzey-güney otobanını (A2) terkederek, doğuya
giden E871 No.lu yola sapılacak, 83
km sonra bizi ünlü “Deve Bayırı” (rakım 1150 m ) geçidine ve burada
yer alan “Deve Bair/Gyueshevo” Makedon-Bulgar sınır kapısına ulaştıracaktır.
Osmanlının gerek fetih yıllarında, gerekse 500 yıl süren barış yıllarında çok
kullandığı bir güzergâhı görmüş olacağız. Sol tarafta Derman Dağı (German
Planina) ve Kozjak Dağı (1284
m ), sağ tarafta madenleriyle ünlü Osogovo Dağı (Ruen
tepesi, 2251 m )
arasından geçilecektir. Edirne ve Üsküp’ü birbirine bağlayan en kısa yol (500 km ) buradan
geçirilmiştir: Meriç vadisini takip ederek, Balkanların en yüksek dağı (2925 m ) olan Rila
(Slav milletleri) veya Osmanlı’nın Musalla (“mus”+”allah”= tanrı bıçağı)
dediği ulu kütlenin kuzey eteklerindeki Samakov yaylasından (rakım 1000 m ) Yukarı Struma
vadisine, Köstendil’den Deve Bayırı’nı atlatarak Kuman Ovasına ulaşılırdı.
1389’da I Murat ve 1448’de II Murat Kosova Savaşlarına giderlerken bu yolu
tercih etmişlerdi. Sonraki yıllarda Fatih, II Bayazıt ve Kanunî Süleyman
buradan geçmişler ve Köstendil’de konaklamışlardır. Bu yol üzerinde Osmanlının kurduğu (1633,
Bayram Paşa) bir menzil kasabası Kriva
Palanka (Eğri Palanka) (nüfus
14,500, rakım 620 m )
da görülecektir.
V. BULGARİSTAN
Bulgaristan’dan
hızla ve tranzit geçilecektir. Sadece Makedonya sınırına yakın Köstendil şehri
(Osmanlı döneminde sancak merkezi) özet olarak gezilecektir.
“Gyueshevo”
sınır kapısından sonra 32 km’lik bir inişle, Osmanlının sıcak kaplıcaları ve
meyve bahçeleriyle ünlü Köstendil’e (Kyustendil, Slavca Velbıjd, Roma
dönemi Pautalia) (nüfus 44 bin, rakım 547 m ) girilecektir. Sırp Sındığı Savaşından
sonra 1373’te Osmanlıya tabi olmayı kabul eden despot Konstantin (Kostadin) Dragaş’ın
adından “Kostadin-ili” deyimi zamanla “Köstendil” olmuştur. 1395’te Yıldırım
Bayazıt’ın yanında Eflâk’ta savaşırken hayatını kaybeden Kostadin-Beg’ten sonra
bereketli toprakları ilhak edilmiş ve Köstendil Sancağı meydana getirilmişti. 1878
sonrası Türklerin terkettiği şehirde ayakta kalabilen Fatih Camii (1463), vezir
Feridun Ahmet Paşa Camii (1575) ve Çifte Hamam, şehir dışında da Struma nehri
üzerindeki 1469 tarihli İshak Paşa veya Kadın Köprüsü (Kadin Most) görülmeye
değer eserlerdir. 40 km
doğuda ve Rila Dağı eteklerinde yer alan Dupniçe
(Dupnitsa, nüfus 38 bin, rakım 535
m ) yakınındaki kavşaktan, “Selânik-Sofya” kuzey-güney
otobanına [Struma Otobanı, A3) çıkarak, 70 km kuzeydeki başkent Sofya’ya varılacaktır.
Bulgaristan
başkenti Sofya bir yıl önceki gezimizde görülmüş olduğu için, zaman kazanmak
amacıyla “güney çevre yolu”ndan dolanarak, doğu çıkışından “Trakya Otobanı”na
girilecektir. Bu otobanın Türkiye bağlantısı henüz tamamlanmadığından, 150 km sonra Plovdiv
(Filibe) hizasında otobandan eski E80 (E5) karayoluna geçerek Harmanlı’ya kadar
devam edilecektir. Harmanlı-Svilengrad arası (35 km ) “Maritsa Otobanı”
tamamlanmış olduğundan tekrar otobana geçerek Svilengrad (Mustafapaşa) hizasına
ulaşılacaktır. Buradan trafiği yoğun ve sıkışık son 10 km sonra da Kapitan
Andreevo/Kapıkule sınır kapısına varacağız. Gümrük muamelelerinin bitmesinden
sonra memleket toprağında 22
km daha geçerek Edirne’ye ulaşmış olacağız.
Prof. Dr. Recep MESUT
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder